3 Kasım 2012 Cumartesi

Afrika'da Kölelik ve Trajedi

          Siyah tenli birisini gördüğüm zaman her daim içim cız eder, elimde değil işte.. sonra dalarım geçmişin karanlık dehlizlerine ve kendimden geçerim...çünkü onların hikayesi beni çok hüzünlendirir, eminim ki vicdanını yitirmeyen herkesi derinden etkileyecektir onların hikayesi.. bizi hüzünlendiren onlara yapılan vidansızlıkların tenlerin rengi ile özdeşmiş olmasıdır....
        Onların hikayesi derken, Afrika kıtasının geçmişinde derin yaralar bırakan köleleştirmeden bahsediyorum, onlar farkında olmadan başka bir kıtaya başka bir toprağa götürüldüler.. onlara en çok acı veren tarafı bu olsa gerek, arada bulunan vahşi Atlantik Okyanusuna bakıp dalıp geçerler, orada geride bıraktıkları herşeyleri vardı..
         İnsanoğlunun doğuştan beri başına dertlere sokan  sahip olma, teslim alma ve hükmetme duygusu yüzünden başına birçok felaket gelmiştir, işte aşağıda size Afrika'nın bir bölgesinde gerçekleşen ve daha sonra çok farklı bir şekilde tarihe not olarak kalan gerçekleşmiş bir olayı anlatmaya çalışacağım...
18. yüzyılın sonuna doğru Batı Afrika'nın iç kıyılarındaki bir bölgede birbirine düşman iki kabile olan Gola ve İbau kabilelerinden iki avcı grubu av peşinde koşarken daha önce aralarına oluşan tartışmalı araziye girmişlerdir. İbaulardan biri hayvanı mızrakla vurmuştu, daha doğrusu kabilesinden biri öyle olduğunda ısrar ediyordu, oysa Golalar avı kendilerinin hak ettiğini ısrar ediyordu. Dalaşmaya başladılar, Golalardan biri ölmüş ve İbaulardan çoğuvaş ciddi yaralar almıştı. Golalar kaçtılar, İbaular da zaferle av hayvanını yurtlarına götürdüler. Fakat çok geçmeden Golaların öfkeden deliye dönmüş olan reisi ordusunu toplayıp İbauların en yakın topraklarını istila etti, birkaç köyü yakıp yıkarak halkını tutsak aldı ve köle sattı. Zafer sarhoşluğu içinde bütün bütün kralığı zapt etmek umuduyla düşmanın merkezi olan yerine dayandı. Birkaç şiddetli çarpışmanın ve savaşçıların tuzağa düşmesine yol açan taktik hesap hatasının ardından reis geri çekilip kaçtı ama en iyi savaşçılarından 700 adamını İbauların eline geçmesine sebep oldu. Tutsaklar emniyet altına alınarak elleri ve kolları bağlanıp bir yere kapatılınca İbauların reisi ırmaktan aşağı sahile haber göndererek "Deniz Ülkeleri"* ile takas yapmak istediğini belirtmişti.
       Charlestoon köle gemisi kıyıya geldiği zaman alıcı bulacaktı. Kaptanı olan James Connolly 100 Gola savaşçısını satın alıp onları sahile kadar yürütmesi için Joseph Hawkins'i**Afrikalı bir rehber eşliğinde sık ormana göndermişti.



        Bu arada Golaların "en büyük savaşçıları hapsedildikleri yerde "yere çakılı kazıklara tutturulmuş iplerle ellerinden, bacaklarından gelişigüzel bağlanmış" çırılçıplak yatıyorlardı. Hawkins geldiğinde İbauların reisi kendisine istediklerini seçmesini söyledi. İbau savaşçılarından kurulu bir birlik, köle kafilesini sahile götürecekti. Esirler dirsekleri arkaya kıvrılıp boyunlarına hasırdan bir halka geçirilerek dörder adım arayla sırığa dizildiler. Kıyıya doğru yürüyüşe geçtiklerinde Gola tutsaklarının suratını ''derin bir melankoli'' kaplamışltı. Durup geriye döndüler, arkalarına baktılar, hepsinin gözlerinden yaşlar akıyordu.''.
     Sessiz sedasız geçen altı günlük yürüyüşün ardından kafile nehrin kenarına ve önemli bir geçiş yerine gelmişti; burada karadan denize Afrikalı sahipten Avrupalı efendiye, bir teknolojinin denetiminden diğerine aktarılacaklardı. Küçük bir Şalopoyla*** nehrin yukarısına çıkıp sonra esirleri almak üzere iki kayıkta kürek çekerek nehir kıyısına gelmiş Charleston gemisinin tayfaları kelepçe ve prangalarla onları bekliyordu. Tutsakların kaçış umutları sona ermişe benziyordu, umutlar suya düşmüştü. Mahkumlar feryat figan etmeye başladılar. ''Boyunlarındaki halatların çıkarılıp yerine zincirlerin takılması '' diye yazmıştı Hawkins, ''hepsinin ümitlerini ve yüreklerini paramparça etti.''

        Golalar kayıklardan şalopaya taşınırken ikisi denize atlamıştı. Biri hemen gerideki küçük kayıkta bulunan tayfalardan biri tarafından yakalandı, öbürü başına bir kürek yedi. Geri kalanlardan dördü ana güvertede serbest bırakılırken aşağı kilitlenenler yaygarayı bastılar. Ana güvertede serbest kalanlar iki gemi adamını küpeşteden aşağı atmaya kalkışmışlardı, ama çığlıkları duyan mürettebat ellerinde tüfekler ve kasaturalarla güverteye koştu. Bunlar olurken zincire bağlı beş köle kurtulmayı başarmış, diğerlerini kurtarmak için mücadele veriyordu. Aşağıya kilitlenenler ızgaralar arasından uzanıp gemicilerin bacaklarına yapışıyor, arkadaşlarına cesaret vererek yukarıdakiler birimizi yahut diğerimizi haklamaya her yaklaştığında bağrış, çağrış tazahürat yapıyorlardı. Her iki taraftan epey kan döküldükten sonra sonunda gemiciler üstün gelmişti. Kölelerden biri öldürülmüş, dokuzu yaralanmıştı, ama hiçbiri ölümcül değildi. Köleler çok geçmeden şalopadan Charleston gemisine nakledilerek, hep birlikte South Corelina'ya (şimdiki Güneydoğu Amerika) yolculuk edecekleri 400 esirin arasına katıldılar. Gola savaşçıları avlanma hakkı çekişmesinin kendilerini 8 bin km uzağa, Güney Corelina'nın Charleston şehrine götüreceğinden habersizdi.. Artık dövüşecek bambaşka bir savaşın içine girmişlerdi.
        Milyonlarcası gibi Gola tutsakları içinde kölelik, Afrika'nın içlerinden ailelerinden, topraklarından ve yurtlarından koparıldıkları anda başlamıştır. Köle gemisine bindirilenler in çoğu zorla köle alınmıştı, kendi iradeleri dışında, genelikle şu veya bu türden bir savaş sırasında esir alınarak veya geldikleri kabilede işledikleri suç karşılığında aldıkları bir cezaya çarptırılarak.. Demek ki, Golaların davasında anlaşıldığı gibi..
       Atlas Okyanus'taki uzun yolculuk iki aşamalıydı. İlki Afrika'da, kara yürüyüşüyle ve çoğu zaman iç sularda yol alarak sahile ve köle gemisine varmaktı. Köle tacirleri buna ''patika'' derlerdi, emek gücünü Afrika'dan çıkarıp küresel ekonomiye katan güvenilir yollarıydı bunların.. İkinci aşama köle gemisine Afrika'daki bir limandan Amerika'dakine doğru okyanusun aşıldığı ve Ara Geçiş olarak adlandırdıkları yerdi... İkisi Transatlantiğin bir yakasında yapılan gasp ile öbür yakasındaki sömürüyü birleştirirdi. Patikalar ve deneyimler Afrika'nın çeşitli yerlerinden hem kölelerin hemde tacirlerinin geldikleri toplum türlerine bağlı olarak başka kılıklara girerdi. Köle alınmış insanların kim oldukları, nereden geldikleri, köle gemisine nasıl bindikleri yalnızca oraya vardıktan sonra nasıl tepki göstereceklerini değil, köle gemilerini idare edenlerin onları denetim altına almak için neler yapacaklarını da belirlerdi. Gemi adamı olarak geri gelen birkaçını saymazsak, hemen bütün esirler açısından Afrika'dan çıkışın dönüşü yoktu.. Köleler gemiye vardıklarında geri dönülmez noktaya gelmiş olurlardı.

.... / Şerif Dilek
_________________________________
*Deniz Ülkesi: bundan maksat Afrika'dan köle toplayan devletler olan İngiltere/İspanya/Portekiz/Hollanda vs.. bahsetmektedir. Bu devletler aldıkları köleler karşılığında kabile veya onları sağlayan aracılara çeşitli hediyeler (incik boncuk, baharat çeşitleri,silah çeşitleri,ipek kumaşlar vs..) takdim ederek Afrika'lıların daha önce görmedikleri ve hayret ettikleri mallar veriyorlardı.

**Joseph Hawkin: malı mülkü olmayan bir adam olmayan Hawkins, biraz mürekkep yalamış bir adamdı. 18. yy. sonlarına doğru Charleston köle gemisinde ambar memuru olarak çalışmıştı.

***Şalopa: Tek yelken direği bulunan, bir ana yelken, bir flok yelken ve bazen de bir ya da çok baş yelkeni ile donatılmış gemi.