28 Nisan 2013 Pazar

Değişim düşmanları


Dünyada kişi ve kurumların en büyük düşmanları dışarıda değil, içeridedir. İnsanın dışarıdaki düşmanları bir insanı kendi aleyhine olacak şekilde konuşturamaz; kendi aleyhine olacak şekilde hareket etmesine yol açamaz.

Düello yapan iki kovboy düşünün: Kovboylardan biri diğerinin ne söyleyeceğini ya da nasıl hareket edebileceğini belirleyemez; sadece silahını çekip rakibine ateşleyebilir. Bu anlamda dışarıdaki düşmanla başedebilmek de kolaydır. Ama içerideki düşman, sizin ne söyleyeceğinize ve nasıl hareket edeceğinize ilişkin tam bir kontrol sahibidir.
Nesil Yayınları’ndan çıkan Can Alpgüvenç’in Şeyh Sadi Şirazi Bostan ve Gülistan isimli eserinde Şirazi’den seçme öyküler var. Birinci bölüm benim deyimimle insanın en büyük düşmanına ayrılmış: Kibir. Kibrin çok değişik yansımaları vardır. En kötü yansımalarından biri, her şeyin en doğrusunu bildiğini sanmaktır. Siyasetle, dinle, ekonomiyle, yönetimle, uluslararası ilişkilerle ve aklınıza gelen her konuda en doğruyu, en iyi bilenin kendisi olduğunu düşünen kişinin kulakları tıkanır, gözleri görmez olur. Ne dostlarının ne alimlerin ne de düşmanlarının hakikat de olsa sözlerini duyarlar. Kibir bir de yüksek bir konum / unvanla -müdürlük, genel müdürlük, vekillik, başkanlık, bakanlık, başbakanlık gibi- birleşirse durum iyice kötüleşir. Çünkü kibrin çok sevdiği araçlar, cezalandırma gücü, kişinin değerine değil gücüne saygı duyulması, kişinin konumu dolayısıyla methedilmesi, belirli bir çerçevesi de olsa istediğini yapabilme gücü, kişiyi iyice doğru yoldan çıkarır.
Şirazi bir hikayesinde Sağır Hatem diye bilinen bilge bir kişiyi anlatır. Karısını utandırmamak için onun işlediği bir suçu duymazlıktan gelmek için bütün ömrünü sağır taklidi yaparak geçirmiş bir kişidir bu. Ancak bir gün bir bahçede bir dost meclisinde sohbet ederken örümcek ağına düşen bir sineğin vızıltısını duyunca “açgözlülük, insanı tuzağa düşürür” deyince çevresindekilerden biri, “Ey bilge kişi, sen sağırsın, nasıl sineğin vızıltısını duyabildin?” diye sorar. O da şöyle söyler: “Beni bilge bilenler beni hep överler, o zaman da gururum beni alt eder ve nefsimin esiri olabilirim. Ama sağır olduğumu düşünenler, yanımda nasıl olsa duymaz diyerek hep hatalarımı söylerse, kendime çeki düzen verebilir, değişebilirim.” (Şirazi’yi okudukça kendimi de onun ölçülerinde çok kibirli bulup utandım.)
İş ve siyaset dünyasında öyle kibirli insanlar görüyorum ki, kulakları sağır, gözleri kör. Bunların bir kısmı iyi okullardan mezun, bazılarının master dereceleri var, bazıları yurtdışında okumuş. İlginç bir şekilde eğitim ve edinilen başarı arttıkça kibir de artıyor ve kişinin iletişimini bozarken gelişmesini engelliyor.
İkinci düşman, tutuculuk. Tutuculuk da kibrin en sevdiği çocuğudur. Her şeyin en iyisini bilen biri, elbette hiçbir konudaki fikir ve hareketini değiştirmeyecektir. Kibirli kişi, dışarıdan gelen her türlü enformasyona kapalı olduğu için yeni bir şey öğrenemez. Düzeltiyorum, yağcılardan gelen methiye ve zehirli ispiyonlara açıktırlar. Zehirli ispiyon, asılsız bir şekilde yapılan iftiradır. Zehirli ispiyonlar, tarih boyunca birçok insanın haksız yere harcanmasına yol açmıştır. Tutuculuk, insanın farklı düşünebilme ve hareket değişebilmesinin önündeki en büyük engeldir. Nesil Yayınları’ndan çıkan Şeyh Sadi Şirazi’nin bin yıllık bu eserini ailecek okumanızı ve yeni yılda kendinizi bu iki açıdan gözden geçirmenizi tavsiye ediyorum.

9 Nisan 2013 Salı

işinize olan tutkunuzu alevlendirmenin yolu

Liene Stevens, sahip olduğu düğün ve etkinlik organizasyonu şirketi Blue Orchid Design’ı dört yıl işlettikten sonra işinden bıkmaya başlamıştı.

Her dakikası planlıydı. İşine ara verdiğinde, arkadaş ya da ailesiyle vakit geçiriyor, ama asla yalnız kalmıyordu. Uyumadan önce işiyle ilgili kitaplar okuyordu. Stevens “Bu benim kendim için yarattığım ve sevdiğim bir işti ve ama giderek bu işi tatsız bulmaya başlamıştım” diyor. “Eğer ben tükenirsem, işim de benimle birlikte bitecekti” diye de ekliyor.



Stevens öncelikle New York merkezli işinin satış kısmını üstlenmesi için işe birini aldı. Çünkü her gün ilgilenmesi gereken bu iş, onun yaratıcı enerjisinin çoğunu götürüyordu. Ardından ona yeniden odaklanmasını hatırlatacak bir yaşam koçuyla çalıştı ve etkinlik planlamadan düğün sektöründeki müşterilere danışmanlık yapmaya doğru işini kaydırmaya karar verdi. Böylece en çok neyi seviyorsa onu yapabilecekti. Stevens bu konuda “Hem mutlu olmanın hem de işimi geliştirmenin bir yolunu bulmuş oldum” diyor.

Eğer Linda Stevens gibi siz de işinizden keyif almamaya başladıysanız işte tutkunuzu yeniden canlandırmanız için 5 ipucu:

1) Rahatlayıp yenilenmek için kendinize zaman ayırın: Stevens kendine zaman ayırmaya başladı ve böylece yemek pişirmeyi öğrenirken, düzenli spor yapmayı da hayatına soktu. Ayrıca yatmadan önce iş kitapları yerine kurmaca kitaplara yöneldi. Saat 18.00’den sonra iş telefonuna gelen aramaları, kendi cep telefonu yerine telesekretere yönlendirmeye başladı. Böylece mesai sonrasında işiyle ilgili sorumluluklarını arkasında bırakabiliyordu.

İş danışmanı ve The Fred Factor: How Passion in Your Work and Life Can Turn the Ordinary into the Extraordinary kitabının yazarı Mark Sanborn, iş sahiplerinin sadece rahatlamak için değil, eğlenmek için de kendilerine zaman ayırmadıklarını belirtiyor. Sanborn “Her zaman yapmayı isteyip hiç yapmadığım şey nedir? Geçmişe baktığımda bana en çok neyi yapmanın mutluluk verdiğini görüyorum?” sorularını kendinize sormanızı ve bu doğrultuda hareket etmenizi öneriyor.



2) Kendinize bir akıl hocası bulun: İş deneyiminiz ve yaşınız ne olursa olsun, her zaman sizden daha fazla bilen biri bulunur diyor PBS’in Global Spirit adlı şovunun sunucusu ve Stoking the Creative Fires: 9 Ways to Rekindle Passion and Imagination kitabının yazarı Phil Cousineau. Sözlerine “Genelde bir akıl hocası bulmak insanların yola devam etmek için tam da ihtiyaç duydukları şeydir” diye devam ediyor. Linda Stevens’ın yaptığı gibi bir yaşam koçu edinebilirsiniz ya da etkinlik veya sosyal medya aracılığıyla her zaman gıpta ettiğiniz biriyle iletişime geçebilirsiniz. Akıl hocanızla ilişki geliştirmek, kahve için buluşmak ya da mailleşmek kadar basit olabilir.

3) Bazı sorumluluklarınızı devredin. İşinizin hoşlanmadığınız kısımlarıyla ilgili başkalarını görevlendirmeyi deneyin. Bu muhasebe ve satış için birilerini işe almak olabilir. Eğer tam zamanlı bir çalışanı karşılayabilecek durumda değilseniz, yarı zamanlı bir çalışanla da işinizi hafifletebilirsiniz. Linda Stevens “Kendi başınıza yapmak şu an için daha kolay geliyor olabilir ancak uzun vadede bu sizi bıktıracaktır” diyor.

4) İlişkilerinize odaklanın. İşinizden soğumaya başladığınızda, çevrenizdeki insanlardan da uzaklaşabilirsiniz. Ancak bu yapmanız gereken en son şeydir. İlişkileriniz, sizi yeniden enerjik ve işinizle ilgili olarak ilham almış hissettirecek olan şeydir. Bizi tanıyan insanlar, bize amacımızı hatırlamamız konusunda yardımcı olabilir. Bir topluluğun parçası olduğunuz zaman o insanlardan enerji alırsınız.

5) Yenilik yapmak. Hayal kırıklığı çoğu zaman monotonluktan kaynaklanır. Eğer başından beri bir şeyleri hep aynı şekilde yapıyorsanız, işinizi nasıl farklı yönlere çekebileceğinizi, nasıl yenilikler yapabileceğinizi düşünün. İşinizin her kısmına bakın ve kendinize şu soruyu sorun: “Burada en son ne zaman yeni ya da farklı bir şey yaptım?” Yeni bir pazarlama formunu deneyip bir blog tutmaya başlayarak ya da ilginizi çeken bir konuyla ilgili kurs alarak kendinizi ve işinizi canlandırabilirsiniz.